Sakarya ve İlçeleri Kültürel Web Tanıtım Sitesi
  Gelenekler
 
SAKARYA'NIN KÜLTÜREL YAPISI

Sakarya’ya özellikle 1864 (Rus-Kafkas Savaşları), 1877-1878 (93 Harbi), 1890-1894, 1912-1914, 1923-1924 (Büyük Mübadele), 1928-1930, 1950-1954 ve 1989 yıllarında sekiz kez dışarıdan göçle gelenlere yerleşim alanlarını açmış bir İl’dir. Ayrıca 1950’den sonra başlayan kentleşme sürecinde en fazla Karadeniz illerinden göç alan bir İl olmuştur.

Yöreye insanlar değişik yerleşim alanlarından geldiği için, gelenekler ve göreneklerde farklılıklar gözlenmektedir. Bu çoklu yapı, gelenek ve görenekler çeşitliliği de beraberinde getirmektedir. Halk oyunları da bu yapıdan etkilenmiştir. Yörede oynanan halk oyunlarını iki ana grupta incelemek mümkündür:

1. Sakarya yöresi halk oyunları

2. Göçmen halk oyunları ve dansları (Yurt içi ve yurt dışında göçle gelenler nüfus oranları ve etkinliklerine göre sıralanmıştır.)

a. Karadeniz Oyunları (Trabzon-Akçaabat, Artvin yöreleri ağırlıklı oynanmaktadır.)
b. Kafkas Oyunları ve Dansları (Gürcü, Abhaz ve Çerkes oyunları ve dansları)
c. Balkan ve Rumeli Oyunları ile Dansları (Üsküp ile Trakya ağırlıklı)
d. Doğu Anadolu Oyunları (Erzurum ve Sivas ağırlıklı)




SAKARYA YÖRESİ HALK OYUNLARI

Yörede Manavlar tarafından oynanan oyunlardan Karşılama 9/8’lik, Zeybek 9/4’lük ölçülerde olup, diğer oyunlar 2/4’lük ölçülerdedir. Oyun adları;

 1.   Konak Getirme
 2.   Var Gel (Vama-Geme)
 3.   Meşeli
 4.   Genç Osman
 5.   İnce Hava
 6.   Geyve-Taraklı Çiftetellisi
 7.   Öptürmem
 8.   Geyve-Taraklı Zeybeği
 9.   Korudere Zeybeği
10.  Herayi
11.  Geyve-Taraklı Kasabı
12.  Taraklı Karşılaması
13.  Bilecik Karşılaması
14.  Argat Sallaması
15.  Allı Yazma
16.  Karagözlüm
17.  Kocakarı Kocaadam
18.  Gelin Bindirme
19.  Gelin İndirme
20.  Kadın Karşılaması (A Meleğim)
21.  Domine/Dominik
22.  Nirinam
23.  Pamukova Zeybeği’dir.

Yöre oyunlarında kadın ve erkekler birbirlerinden farklı yerlerde ve ayrı olarak oynarlar. “Konak Getirme” ve “Geyve-Taraklı Kasabı” oyunları düz sıralı, “Karşılama” (A Meleğim) oyunu karşı karşıya, “Karagözlüm”, “İnce Hava”, “Geyve-Taraklı Zeybeği”, “Geyve-Taraklı Çiftetellisi”, “Kocakarı Kocaadam” ve “Genç Osman” oyunları daire halinde oynanmaktadır. Ayrıca “Konak Getirme” oyunu el ele tutuşarak; “Karagözlüm” oyunu da daire halinde oynanırken, sözlü kısmına gelindiğinde kollar omuza atılır ve müziğin ritmine uygun olarak sağa-sola ayaklarda yaylanarak sallanma yapılmaktadır. “Geyve-Taraklı Kasabı”nda omuzlardan tutularak tek sıra halinde oynanır. Yörede oynanan oyunlarda komut verilmemekte ve istenilen sayıda kişi ile oyunlar oynanmaktadır. Yöre oyunları, evlenme geleneği ve düğün orijinli bir özellik arz etmektedir.

“Karşılama” (A Meleğim), kadınların kendi aralarında kına gecelerinde oynanmaktadır. “Konak Getirme”, düğüne gelen konakların misafir olarak inecekleri eve, oradan da düğün evine gelirken yolda oynadıkları oyundur. “Gelin Bindirme” oyunu seyirlik bir yapıda gerçekleştirilir ve düğün sırasında bir kez çalınan gelinin baba evinden ayrılışını anlatan hüzünlü müziği ve düğün merasimini içermektedir. “Gelin İndirme” oyununda ise, gelinin damat evine geldiğinde getirilen taşıttan inip eve girişine kadar çalınan ve seyirlik bir özellik arz eden yapıda gerçekleştirilmektedir. “Öptürmem” oyunu sözlü ve yörede kadınlar arasında eğlenme ve şakalaşma amacıyla oynanan manili bir oyundur. “İnce Hava” erkekler arasında sarhoş taklidinin yapıldığı bir oyun biçimidir.

Bu oyunların dışında kalan halk oyunları yine başta düğün olmak üzere, eğlencelerde istendiği kadar ve değişimli olarak oynanmaktadır. Tüm oyunlarda kaşık kullanılmaktadır. Ancak oyunları kimileri kaşıksız da oynamaktadır.

Geyve-Taraklı, Pamukova ve Korudere Zeybeği

Manavlar arasında oynanan Zeybekten, bugün yalnızca “Geyve-Taraklı Zeybeği” yaşayan bir halk oyunu olarak varlığını sürdürmektedir. “Pamukova Zeybeği” ve “Korudere Zeybeği” yörede yaşayan yaşlılarca yalnız isim olarak hatırlanabilmektedir. Yörede oynanan “Geyve-Taraklı Zeybeği” tahta kaşıklarla ve belli bir sayı oyuncuya dayalı olmaksızın daire şeklinde oynanmaktadır.

Yörenin Osmanlılar Dönemi’nde ilk alınan ve ilk yerleşilen yerleşim alanları arasında olması nedeniyle ve daha çok uç bir karakol özelliği arz etmesi, “zeybek” oynanmasında etkili olduğu yaşlılarca söylenmektedir.

Zeybek yöre insanına göre, Osmanlı öncü karakol mıntıkalarındaki köylerde Osmanlı Akıncıları’nın cenk yapmasını temsil etmektedir. Oyunun girişi, yapılacak olan hücum hazırlığını; oyundaki sıçramalar, at üstünde ve yaya olarak çarpışmayı, ok atma, kılıç çalma işini; sona doğru olan bölümde ise kazanılan zaferdeki gurur ile birlikte komutanın huzuruna dönüşteki mağrurluk ve saygı anlatılmaktadır.

Geyve/Taraklı Zeybeği, Ege Bölgesi’nde oynanan zeybek oyunlarının yumuşatılmış bir biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Yörede oynanan zeybek oyunu sözleri bakımından analiz edildiğinde, sevdayı/aşkı; uygulama bakımından analiz edildiğinde de köyden köye gelin almaya giden güvey yanlısı, atlı davullu, zurnalı/klarnetli, silahlı ve cepken giymiş delikanlı alayını içerdiği için, bu özelliklerinden dolayı seymen oyununa daha çok benzemektedir.

1. Kara Gözlüm

Yörede yaşayan bir kız ile askerliğini jandarma eri olarak yapan bir erkeğin aşkını anlatmaktadır. Türkülü olarak oynanan bu oyun yörede yalnız kızlar tarafından oynanırken, günümüzde kız, erkek karma olarak oynanmaktadır. Dönerek oynanan oyunun bir bölümünde oynayanlar birbirine yaklaşarak ortada toplanarak türküyü söylerler:

2. Öptürmem

Giderim Karasu’ya
Elmayı soya soya
Verim benim yarimi
Seveyim doya doya.

Karpuz kestim yiyen yok
Halin nedir diyen yok
Öyle bir yar sevdim ki
Gözün aydın diyen yok.

Öptürmem, öptürmem
Al yanaktan öptürmem
Öperse yarim öpsün
Başkasına öptürmem.

Dağ başından geçilsin
Rakı şarap içilsin
Güzeller sevdiğini
Hemen alsın çekilsin

(Parçadaki karasu kaynak suyu anlamındadır “Memba”)

3. Gelin Getirme

Geyve dağlarında bir top gülüm var
Hey Allah’tan korkmaz sana bana ölüm var
Atma annem atma beni dağlar ardına
Kimsenin yoktur annem yansım derdime
Geyve dağlarında bir top gülüm var
Ölüm değil şu gençlikte zulüm var
Nakarat
Merdivenlerden tıngır mıngır inerken babam ağlasın
Yaşmağı boynuma dolanıyor severken
Nakarat

4. Kadın Karşılaması “A Meleğim”

Evlerim evlerim yüksek evlerim
Ben onun içinde gölümü eylerim
A meleğim meleğim
Saat kaçta geleyim
Oyununa pek yandım
Oyna da bir yol göreyim.
Evlerim olsa da annem olmasa
Yar bize gelse de sabah olmasa
Nakarat
Ağustosta bir su içtim buz gibi
Benim yarim on beş yaşta kız gibi
Nakarat
Gönder güzelim gönder selamın gelsin
Sana sağlık bana ömürler versin
Nakarat
Benim yarim beni delice severken
Uyuya da kalmış ak gerdanı emerken
Nakarat

5. Allı Yazma

Allı yazma başında
Yavrum kalem oynar kaşında
Ben bir yeni yar sevdim
Yavrum onüç ondört yaşında.
Vay vay vay vay vay vay aman
Ayrıda düştüm ben duramam
Allı yazma bürünür
Yavrum ucu yerde sürünür
Benim sevdiğim güzel
Acep nerelerde görünür.
Nakarat
Derenin bükleri
Yavrum ötüşür keklikleri
Hiç aklımdan çıkmıyor Yavrum yarimin dedikleri. Nakarat




SAKARYA TÜRKÜLERİ

Evlerine Varamadım Gazelden
Evlerine varamadım gazelden
Sokağına çıkamadım güzelden
Severim kız ben seni ezelden
Top zülüflüm dalgın uykulardan uyanamadım
Sürmeli gözlü yarim senden ayrılamadım
Yattım yarin dizine, baktım ela gözüne
Kulak verdim sözüne
Dalgın uykulardan uyanamadım
Sürmeli gözlü yarim senden ayrılamadım
Bir gemim var saldım engine
Kaderim yok düşemedim dengime
Şimdi rağbet güzel ile zengine.
Top zülüflüm dalgın uykulardan uyanamadım
Sürmeli gözlü yarim senden ayrılamadım
Yattım yarin dizine, baktım ela gözüne
Kulak verdim sözüne
Dalgın uykulardan uyanamadım
Sürmeli gözlü yarim senden ayrılamadım
Minarede Ezen Var
Minarede ezen var
Gül bahçede gezen var
Şu güzeller içinde
Yüreğimi ezen var
Haydi yarim mini mini maşallah
Maşallah kavuşuruz inşallah
Minarenin alemi
Kaşa çekmiş kalemi
Bu güzellik sendeyken
Yakar cümle alemi
Nakarat
Minarenin burçları
Öter yandırdı beni
Yarimin bakışları
Nakarat
Elmayı Top Top Yapalım
Elmayı top top yapalım
Kızlara bahşiş atalım
Kadifede ceketini
Dar yapalım
Ne güzel yaraşır ince bele




SAKARYA YÖRESİ HALK OYUNLARINDA KULLANILAN KIYAFETLER

Erkek Giysileri ve Aksesuarlar


İçe Giyilen Kıyafetler ve Aksesuarlar

Beyaz veya açık mavi ya da boyuna çizgili el dokumasından (Kandıra veya Şile bezinden) yapılan, boyu kalça hizasında olan üzeri işlemesiz, uzun kollu ve kolları düğmesiz, hakim yakalı önünde yukarıdan aşağıya değişik renklerden 40 adet düğmesi bulunan “Kırkdüğme Göynek/Gömlek” içe giyilmektedir.


Üste Giyilen Kıyafetler ve Aksesuarlar

Gömlek üzerine önü kapalı, koyu kahverengi/siyah depme [mevsimine göre “şayak” (Kaba dokunmuş, dayanıklı yünden dövme yoluyla elde edilen kumaş) veya “keçe” (Yapağı ya da keçi kılın dokunmadan, yalnızca dövülmesi ile elde edilen kaba kumaş)] kumaştan yapılan önden 6 düğmeli, üstünde kösteğin ve çevrenin konulduğu cepleri bulunan “Yelek” veyahut yelek yerine bordo ya da mor renkli ince keçe/kadife kumaştan, boyu kuşaktan 4 parmak yukarıda, sim işlemeli önü açık ve kolu omuzdan düz olarak inen “Kartalkanat”/“Cepken”/“Salta” giyiliyor.

Boyuna renkli, kenarları “payetli”(İşlemede kullanılan küçük pırıltılı pul) yemeni veya yazmadan “Çember” veya çok bükümlü iplikle dokunmuş ince kumaştan “Krep” ya da “Çevre” bağlanır. Çevreler (sırma işlemeli/yöre motifli mendil) 35 x 35 cm. ya da 40 x 40 cm. ebatlarında olup, yazın sıcakta başa, serin havalarda boyuna bağlanıyor.

Yelek üstünde iki adet zincirden oluşan “Köstek” (daha önceleri kısa kılıç, yakın dönemde de saatin takıldığı zincir) takılıyor. Bele ise pamuklu veya yünden turuncu, koyu yeşil, gül kurusu renklerden oluşan çizgili, kare biçiminde el dokuması “Kuşak” sarılıyor. Üçgen şeklinde katlandıktan sonra bir karış genişliğinde kalıncaya kadar katlanan kuşağın ucu sol tarafa sıkıca tutturulup, diğer ucu sağ taraftan çevrilerek bele sarılı kısmın üst tarafına sıkıştırılır.

Eskiden dört okka ağırlığında köseleden yapılmış ve yaklaşık 5 kilo ağırlığında “Silahlık” ve üzerinde “Kama” ve “Silah” takıyorlarmış.

Kuşağın üzerine, 30 x 90 cm. boyunda dikdörtgen biçiminde Kandıra/Şile bezinden dokunan, üzerine yöre motifleri ve uç kısımlarına ise kanaviçe işlenmiş ve sol ayak üzerinden aşağıya doğru sarkıtılan “Yağlık”; kimi zamanda kuşağın üzerine sağ ayak tarafından veya kuşak ortalanarak ya tek olarak ya da işlemeli “Mendil”/“Çevre” birlikte takılır.

Koyu kahverengi/siyah depme kumaştan yapılan, üstü biraz bol, paçaları dizden aşağısı ayağa kadar dar ve alt kısmı düğmeli “Külot Pantolon” giyiliyor.

Yöre oyunlarının çoğunda şimşir ağacından yapılan “Kaşık”lar iki elle çalınıyor.

Başa Giyilenler/Takılanlar ve Aksesuarlar

Baş kısmına ipekli ve saçaklı “Kefiye” ya da basma parçalarından dikilmiş “Takke” (günümüzde “Hacı Kefiyesi” ve “Fes” de) giyiliyor. Eskiden yöre insanları kadifeden ya da keçeden uzun sıfır kalıp “Fes” ve fesin üzerinde yarım arşına yakın (yaklaşık 30-35 cm.) boyunda omuzlarına kadar inen kalın bir püskül takılıyorlarmış.

Başa giyilen kefiye ya da fes üzerine renkli ince katlanan “Poşu” veya “Krep” sarılıyor. Sarıldıktan sonra uçları sağa doğru aşağıya gelecek biçimde sarkıtılıyor.

Ayağa Giyilenler ve Aksesuarlar

Ayağa yünden el örgüsü beyaz, üzeri ve yanları nakışlı “Yün Çorap” giyiliyor. Yün çorabın üzerine tabaklanmamış küçük baş hayvan derisinden yapılan ve deliklerine geçirilen şeritlerle sıkıca bağlanan ayak giyeceği olarak “Çarık” ya da yüzü yumuşak deriden yapılan, ucu oval ve topukları iki parmak yükseklikte olan çoğunlukla siyah renkli hafif ayakkabı olarak “Yemeni” giyiliyor.


Kadın Giysileri ve Aksesuarlar

İçe Giyilen Kıyafetler ve Aksesuarlar

Sarı ya da beyaz el dokumasından (Kandıra veya Şile bezinden) veya satenden yapılan, boyu kalça hizasında olan üzeri işlemesiz, uzun kollu ve kolları düğmesiz, dik yakalı yalnızca boyun kısmı yaklaşık beş parmak kadar aşağıya doğru açık düğmesiz “Göynek/Gömlek” içe giyiliyor.

Üste Giyilen Kıyafetler ve Aksesuarlar

Gömlek üzerine önü açık, kolsuz bordo ya da mor renkli kadife kumaştan, boyu kuşağa kadar olan, çoğunlukla minare, alem motiften sim işlemeli “Yelek”, “Cepken”, “Sarka” giyiliyor.

Yörede kadınlar üstlerine cepken/yelek yerine, kimi zaman kadifeden yapılan ve üzeri simle işlenen “Üçetek” veya varlıklı ailelerin kadınları/kızları kadife ve ağır işlemeleriyle “Bindallı” giyebiliyorlar.

Boyuna yine kırmızı kurdele üzerine takılı altınlardan oluşan “Gerdanlık” takılıyor.Bele iş yaparken yük taşımada kullanılan ve keçi kılından dokunan, üzeri işlemeli ve uçları püsküllü “Kılkuyruk” bağlanıyor.

Üçetek veya entari şeklinde elbiseler giyildiğinde, bele önceleri gümüş, sonraları sarı saçtan yapılan “Kemer” takılıyor. Ancak kılkuyruk kemer görevini de gördüğünden ayrıca bele kemer takmayanlarda olabiliyor.

Kemerin veya kılkuyruğun ön yüzü üzerine, 40x90 cm. boyunda dikdörtgen biçiminde Kandıra/Şile bezinden dokunan üzerine yöre motifleri ve uç kısımları ise kanaviçeden işlenmiş “Önlük” ortalanarak takılır.

Kemerin veya kılkuyruğun bel tarafına, 40x40 cm. boyunda dikdörtgen biçiminde pamuklu bezden dokunan desenli “Dokuma” ortalanarak takılır.

Pamuk veya ipekle karışık pamuktan dokunmuş kutnu kumaştan, geniş, tek ağlı ve ağı aşağıda, paçaları dar bir şalvar olarak yapılan “Zıpka”/“Zıbka” giyiliyor.

Yöre oyunlarının çoğunda şimşir ağacından yapılan “Kaşık”lar iki elle çalınıyor.

Başa Giyilenler/Takılanlar ve Aksesuarlar

Evli ya da bekar köy kadınları baş kısmına, üstü sargılı ve altınlı fes biçiminde “Kofik/Kofi/Kofu” giyiliyor.Kofinin üzerine arkaya doğru uzanan kırmızı/mavi/beyaz renkte “Grep Örtme” veya kenarları oyalı ve payetli, kırmızı, mavi, beyaz renkte “Yemeni” yüz kısmına sarkmayacak ve uzun kısmı arkaya gelecek biçimde örtülüyor.Gerp örtmeyi/Yemeniyi de fes üzerine bağlamak için, üç parmak kalınlığında, kenarları payetli ve kuşak biçiminde beyaz/mor/kırmızı renkte “Sıktırma”/“Çember” bağlarlar. Kofinin alına gelen kısmı üzerine dizilen küçük 7-9 adet altın para dizisinden oluşan “Tura” dikiliyor. Ayrıca başa şakaklardan sarkan saç lülesi “Zülüf” takılıyor.

Ayağa Giyilenler ve Aksesuarlar

Ayağa yünden el örgüsü beyaz, üzeri ve yanları nakışlı, renkli işlemeli “Yün Çorap” giyiliyor.Yün çorabın üzerine tabaklanmamış küçük baş hayvan derisinden yapılan ve deliklerine geçirilen şeritlerle sıkıca bağlanan ayak giyeceği olarak “Çarık” ya da yüzü yumuşak deriden yapılan, ucu oval ve topukları iki parmak yükseklikte olan çoğunlukla kırmızı renkli hafif ayakkabı olarak “Yemeni” giyiliyor.




SAKARYA YÖRESİ HALK OYUNLARINDA KULLANILAN ÇALGILAR (MÜZİK ALETLERİ)

Halk oyunlarını icra eden elemanların hiçbiri, icra ettikleri oyun müziklerini notaya bakarak veya notadan öğrenerek çalmamaktadırlar. Yörede halk oyunlarının müzikleri, usta-çırak ilişkisi ile kuşaktan kuşağa aktarılmaktadır. Düğün ve eğlencelerde üç veya dört çalgı eşliğinde müzik yapılmaktadır. Bu çalgılar:

• Cümbüş
• Klarnet
• Davul
• Darbuka
• Ud
• Keman’dır.

“Klarnet”, “cümbüş”, “keman” ve “ritm” (“davul” veya “darbuka”) ana sazlardır. Zaman zaman “ritm” olarak “davul” veya “darbuka” ayrı ayrı çalınmaktadır. Halk oyunları veya müzikli eğlencelerde her zaman “keman” yer almamaktadır. “Keman”ın da yer aldığı dörtlü takıma yörede “İnce Takım” denmektedir. 21 Nisan 1982 tarihinde Geyve Halk Eğitimi Merkezi yöre müziğinde kullanılan “Klarnet”, “cümbüş”, “keman” ve “ritm” (“davul” veya “darbuka”) için Kültür ve Turizm Bakanlığı’na tescil başvurusu yapmış. Yapılan araştırma ve incelemelerden sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı Milli Folklor Araştırma Dairesi Başkanlığı’nın 12 Mayıs 1983 tarih ve 380.1/983 sayılı yazı ile yörede kullanılan çalgılar/müzik aletleri resmen tescil edilmiştir.

Geyve, Taraklı ve Pamukova yöresi müziğinde en tanınmış kişi; “Kozanlı Klarnetçi Nizamettin Gemici” ve sonra da yöre müziklerini 1962 yılında ondan öğrenen “Taraklılı Öğretmen Ahmet İşsever”dir. Bugün 58 yaşında olan “Taraklılı Öğretmen Ahmet İşsever”, halen halk oyunu oynamakta ve 1975 yılından beri de yöre halk oyunlarının öğreticiliğini aktif olarak sürdürmektedir.

Ancak yörede tespit edilen bu çalgıların bir bölümünün özellikle “Cümbüş”, “Ud”, “Keman”ın yaklaşık 80-100 yüzyıllık geçmişi olduğu sanılmaktadır. “Bağlama”nın yerini “Cümbüş”ün aldığı, “Klarnet”, “Davul” ve “Darbuka”nın ise daha öncede yörede çalgı olarak kullanıldığı kanısı halk arasında yaygındır.




MANİLER

Mevcut yazılı kaynaklarda derlenmiş özgün manilere rastlanmaktadır. Günümüzde düğünlerde, kına gecelerinde mani söyleme geleneği kimi yörelerde canlılığını korumaktadır. Yörede gelini ağlatmak için, ya da geline söyletilen maniler şunlardır.

Evlerim ıssız kaldı
Destiler susuz kaldı
Evdeki yengelerim
Görümcesiz kaldı.
Potin bağım çözüldü
Bağla hey anam bağla
Yarın öğleden sonra
Otur da beni ağla
Gelinlik çarşafı
Belime bağlasınlar
Beni seven dostlarım
Arkadan ağlasınlar.
Avlu dibinde keser
Bizim köye yel eser
Bizim köyün kızları
Hem eserdir hem güzel
Ayağımda yemeni
Altı yok üstü yeni
Babam köye kız vermez
Yeminlidir yeminli
Alan düzün yolları
Tahtadan tahtaya mı?
Yar bizim buluşmamız
Haftadan haftaya mı?
Bugün hava yaz yarim
Mintanı beyaz yarim
Bisikletin üstünde
Bana mektup yaz yarim
Mektup yazarsan yarim
Koy kibrit kutsuna
Bizim oradan geçerken
At evin arkasına
Oturdum arsına
Acıyor musun yarim
Ağanın parasına
Masa üstünde pekmez
O pekmez bana yetmez
Sakarya’nın kızları
Başlıksız gelin gitmez
Ev üstüne ev yaptım
Çıktım üstüne baktım
Yarim gelecek diye
Çifte lambalar yaktım
Çapa kazarım çapa
Hayrola da hayrola
O kız bana yar ola
Yar olmazsa can ola
Derdime derman ola

İn dereye dereye Bahçenin kapısını
Sarı erik yemeye Bir vuruşta açarım
Annem yumurta satmış Dünür yolla sevdiğim
Seni evlendirmeye Vermezlerse kaçarım

Ayakkabımın teki Hey babam hain babam
Yarimin adı Zeki Hayattan attın beni
İste beni babamdan Bin lira para için
Sana verirler belki Ellere verdin beni.




MANAVLARDA BİR RAMAZAN GELENEĞİ: TEMCİT

Geleneksel bazı norm ve uygulamalar, artık çok az kişi tarafından hatırlanmakta veya bilinmektedir. Yörede çok az kişi tarafından bilinen ve hatırlanan bir Ramazan geleneği de “Temcit”tir. Günümüzde kırk-elli yaşını aşmış kişilerce ve yalnız Taraklı yöresinde hatırlanan “Temcit” geleneği, inanç merkezli ve birçok toplumsal işlevi bir arada barındıran bir nitelik taşımaktadır.

Ramazan ayında davulla insanları sahura kaldırmadan önce, evin erkeğini rahatsız etmeden kadını pilav yapmaya davet etmek için, genç erkeklerin ferdi veya toplu olarak camii minaresinden ya da minarelerinden, sık tekrarlar biçiminde söylediği kafiyeli sözlere ve ilâhilere Temcit denmektedir.

Yörede Ramazan yaklaşırken başlanan hazırlıklar arasında; kadınların yufka açması/alması, kurutması gibi iftar ve sahura yönelik yiyecek hazırlıklarının yanı sıra “Temcit” için, gençler “Temcit Grubunu” oluşturulurlar. Çünkü yörede “Temcit”e çıkmadan erkekler büyümüş kabul edilmemektedir. Manavların geleneksel eğlencelerinde kadın ve erkek ayrıdırlar. Katı Sünni Hanefi geleneğin kendine özgü yarattığı bir açılım olan “Temcit Merakı”, aslında genç delikanlıların gönlü olduğu genç kıza sesini duyurma fırsatını da verdiği için, farklı bir toplumsal işlevi de kendi içinde barındırmaktadır. “Temcit” için sahurdan önce minarelerden kafiyeli sözler söyleyen genç delikanlılar, sevdalandıkları kıza yarı ilahi bir masum bir duygu yoğunluğu ile

“Tespihleri yeşil taştan
Haber gönder uçan kuştan
Ya Allah, ya Allah, ya Allah”

diye seslenebilmektedirler. Benzer biçimde söylenen birçok kafiyeli söz ve maniler bulunmaktadır:

“Yar elbete elbete
Şeker koydum şerbete
Bu dünya böyle gitsin
Kavuşuruz cennette”
“Hey bulutlar bulutlar
Meyve vermiyor dutlar
Ayda yılda bir selâm
Kesilmesin umutlar”

diye genç erkekler tarafından tek tek veya toplu olarak söylenen “Temcit Sözleri” bunlardan birkaç tanesidir.
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol