Sakarya ve İlçeleri Kültürel Web Tanıtım Sitesi
  Ulaşım ve Taşımacılık
 
ULAŞIM ve TAŞIMACILIK

Sakarya yöresinde yol yapım hareketlerinin Romalılar döneminde başladığını biliyoruz. İstanbul'dan Anadolu' ya gelen anayol, Sakarya köprülerinden geçerek bir kısmı doğuya (Doğu Bithynia ve Bolu dolayları), bir kısmı ise Sakarya Boğazı'ndan geçerek Orta Anadolu'ya uzanıyordu.

Osmanlılar döneminde Rumeli ve Anadolu birtakım kollara taksim edilmişti. Bu durum, iç düzen ve emniyetin sağlanması ve ekonomik bakımdan çok önemli idi. Bir yol ve güzergâh üzerinde bulunan kasaba ve şehirlere "kol" adı verilirdi. Bunlar, "sağ kol", "orta kol" ve "sol kol" gibi isimlerle birbirinden ayrılırdı. Bu ayırma, bir nevi coğrafî taksimatı da ifade etmekteydi. XVI. yy.da İstanbul'un Anadolu ile irtibatını temin eden yolların ilk durağı Üsküdar idi. Buradan hareketle:

a) Sağ kol: Gebze-İzmit ve oradan Lefke-Söğüt-Eskişehir-Bolvadin-Akşehir-Konya-Ereğli-Ulukışla-Gülek Boğazı-Çakıd-Adana-Kurd Kulağı-Payas güzergâhından devam ederdi.

b) Sol kol: Gebze-İzmit ve oradan Düzce-Bolu-Koçhisar-Tosya-HacıHamza-Merzifon-Niksar-Şebinkarahisar-Bayburd-Tercan-Erzurum-Kars üzerinden geçerek İran'a kadar uzanırdı.

c) Orta kol: Gebze-İzmit ve oradan Sapanca-Geyve-Göynük ve buradan da Bolu-Gerede-Tosya-Hacı Hamza ve oradan Amasya-Tokat-Sivas-Malatya-Harput-Diyarbekir ve Musul üzerinden Bağdad'a ulaşırdı.

Bu güzergâhlar üzerinde konaklama yerleri olan hanlar ve posta menzilleri kurulmuştu. Bunların işleyişi veya aksayan yönleriyle ilgili günümüze pek çok belge ulaşmıştır. Meselâ, 1228 (1813) tarihli bir hükümde Kocaeli ve Hüdâvendigâr sancakları beyine gönderilen bir yazıda, Sabanca menzilhânesinde menzil beygiri bulmak hususunda ulakların çektikleri zorluk sebebiyle âcil işlerin gecikmesine yolaçan menzil eminlerinin ve Kocaeli sancağı dâhilindeki sâir menzilcilerin uyarılarak İstanbul' dan Bağdad'a âcil emirler götüren ulaklara kolaylık gösterilerek sür'atle beygir sağlanması isteniyordu. İstanbul ve İzmit'den geçerek Anadolu içlerine uzanan yolun, Sapanca üzerinden geçtiği göz önüne alınacak olursa han, hamam, cami, imaret, posta menzili gibi dînî ve sosyal tesislerle süslü olan Sapanca' nın önemli bir menzil (durak, konak yeri) olduğu kolayca anlaşılır.

Sapanca, Geyve, Taraklı, Göynük ve Beypazarı üzerinden Kayseri'ye kadar uzanan Adapazarı bağlantılı Ankara yolu, bugün olduğu gibi, zamanın en işlek yollarından biri idi. Bu karayolu üzerindeki fes fabrikasını, Arslanbey Köyü'ndeki kumaş fabrikasını, Yalova nâhiye merkezini Dağhamam Kaplıcaları'na bağlayan yollar ise ikinci derecede önem taşıyan kısa bağlantılardı.

Sakarya yöresi ormanlarından temin edilen kereste ile zahire ve mahsûlâtın İzmit Körfezi yoluyla İstanbul'a gönderilmesi her devirde hayatî önemi hâiz olduğundan, bu mesafenin araba işleyecek şekilde düzenli olmasına büyük önem verilirdi. Meselâ, İznikmid kãdîsına yazılan 973 (1566) tarihli bir hükümde, Ayan (Sapanca) Gölü'nün taşması sonucu göl kenarından geçmekte olan anayolun kapandığı ve "Tersâne-i Amire mühimmi" için gemi kerestesi taşıyan arabaların geçemediği sebeple, daha yukarı taraflarda önü taşlarla kapalı bulunan diğer yolun âcilen açılması istenmiştir.

Diğer zamanlarda özellikle kış mevsimlerinde, aynı yolun İzmit'e kadar olan bazı bölümlerinin, yağmur ve sel yüzünden dağlardan toprak kaymaları sonucu balçık ve batak hâline gelmesi ve ağaçların da yerlerinden sökülüp yolu kapamaları sebebiyle yolcular ve kereste taşıyan arabaların geçmesi mümkün olmuyordu. Meselâ, Sabancı Kadısına ve Kocaili Sancağı muhâfazasına me'mûr Sinan'a yazılan 967 (1560) tarihli hükümde mezkûr yolun "ta'mîre muhtâc olan yerlerin ta'mîr idüp ve eyyâm-ı şitâda balçık olacak yerlerün dahi şimdiden tedârükin görüp gereği gibi temiz ve pâk" eylemesi sıkıca tenbih edilmişti.

1878-1887 yılları arasında İzmit-Geyve ve Mudurnu-Bolu üzerinden Ankara' ya giden kervan yolu düzenli şose haline getirilmiştir. 1888 yılında ise mezkûr yolun Akçay Deresi'ni takip ettiği yerden ayrılan bir kolu Adapazarı'na bağlanmıştır. Geyve-Bolu yolu üzerindeki güzergâhın elverişli olmaması sebebiyle zamanla Sapanca-Arifiye üzerinden Sakarya Nehri'ne, oradan Düzce Ovası'ndan geçen yol ile Bolu ve Ankara'ya kaymıştır.

Osmanlı Devleti'nde köprü yapımına önem verilirdi. Bu durum, devlet hazinesine büyük külfetler yüklediğinden, mahallî halkın katkılarına da başvurulurdu. Bu katkılarına karşılık o yöre halkı, öşür hariç diğer vergilerden muaf tutulurdu. Köprü tâmir etmek şartıyla vergiden affolunma hususlarına ait örneklere de çok rastlanılmaktadır. Meselâ, 1728 yılında Sakarya nehri üzerindeki büyük köprü ile Sabanca Gölü kenarında Kuburlu dere diye anılan köprünün onarımı (yenilenmesi) için "köprücü" olarak tâyin olunan Abısâfî kazası reâyâsı, örfî vergilerden af edilmişlerdi. Trafiğin yüklü olduğu ana yollarda bulunan köprülere tâyin edilmiş köprücülerin sayısı fazla idi. Meselâ, Sakarya Köprüsü'nün 117, Ada'da [Adapazarı'nda] bulunan Çarka (Uzun) Köprü'nün 150, Akyazı'daki Dilsiz Köprüsü' nün 6 nefer köprücüleri vardı. Bunlar bir köyden değil, o civardaki muhtelif köylerden derlenmişlerdi.

Ormanlık bir bölge olan Kocaeli sancağındaki köprülerin çoğu ahşap olduğundan onarımları daha sür'atli yapılabiliyordu; tâmir için gerekli hammadde kolaylıkla sağlanabiliyordu. Meselâ 906 (1501) tarihli "Nişân-ı Hümâyûn"da, Akyazı tevâbi'inden Dinsor Suyu ve Balıklı Suyu üzerindeki köprülerin bakım, onarım ve gözetimi için iltizâm usulüyle tâyin olunan kişilerin örfî vergilerden "muaf ve müsellem" olduklarına dair hüküm verildiği kayıtlıdır.

Köprülerin, özellikle kuruluş ve yükseliş devirlerinde yapılmış olması, şüphesiz o zamanlar devletin malî gücünün ve gelirinin fazla oluşu ile ilgilidir. Bu devirlerde yapılan köprüler için pek çok örnek vardır. Bugünkü Sakarya ili sınırları içinde Sultan Orhan'ın yaptırmış olduğu büyük köprü ile II. Bayezid'in Osmancık kasabasında yaptırmış olduğu köprü, sadece Sakarya nehri üzerindeki örneklerden ikisidir.

Sakarya Nehri'nin trafik bakımından yoğun olduğu ve köprü bulunmayan yerlerinde "gemicilik" yani taşımacılık hizmetleri yapılıyordu. Bu hizmet sayesinde can, mal ve zaman kaybı önlenirdi.
Sakarya Nehri ağzında İncirli İskelesi vardı ve nehir taşımacılığında önemli bir ulaşım noktası görevini üslenirdi.

1883 yılında Sakarya nehrinin taşması sonucu halkın bir kısmı zarar gördü. Bu zararın karşılanması amacıyla yöreye memur ve mühendisler gönderildi.

1869 yılında belediye teşkilâtının kurulmasıyla şehir içi yollar, o dönemin geleneği olarak "Arnavut kaldırımı" şeklinde taşlarla döşenmiştir.
XIX, yy.ın ikinci yarısında önem kazanmaya başlayan demiryolu ulaştırma ve taşımacılığı sonucu İstanbul - İzmit hattı inşa edildi (1 Ağustos 1873). Bundan 17 yıl sonra, ülkeye nüfuz etmeye başlayan Alman sermayesiyle İstanbul-Ankara hattı projesinin bir kısmı olan İzmit-Arifiye hattı 9 Haziran 1890'da birleştirildi. 1898'de ise Arifiye-Adapazarı hattı inşa edilerek 1899'da hizmete açıldı. Böylece Adapazarı, İstanbul ve Ankara'ya demiryolu vâsıtasıyla da bağlandı.

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol